Haftaya şarkılar #4 / Taht'a notlar #1: Huysuz Panda'nın ardından


Erdek'in merkezinden arka yolu kullanarak Çuğra'ya giderken, Ocaklar yol ayrımından hemen sonra yol kıvrımının ucundan, minicik bir aralıktan bir süreliğine deniz görünür. O denizin o görüntüsü, o manzara, o duygu ne zaman Erdek'e varsam benim için umudu, var oluşu ve heyecanı temsil ederken her Erdek'ten ayrılışta da sakinliği, dinginliği, tereddütü, hüznü, kaybetmişliği ve sayamadığım daha pek çok şeyi ifade eder.
...

Ben ölümü hep puslu ve soğuk bir havanın içinde savrulan bir kuru yaprakla temsil etmişimdir içten içe. Yürüdüğüm toprak yoldaki çamurları bile donduran bir ayazın içindeki amansız bir haykırış, histerik bir çığlık ve ciğerleri parçalayan soğuk bir rüzgara atılan ürpertici, beklenmedik ve göğü yaran bir çığlık; hatta sitem dolu bir haykırış... Bir taraftan da korkunç bir beyazlık ve beyazın içindeki kahverengi ve yeşil lekeler...

Çok uzun zamandan bu yana ölümün aslında bir son olmadığını ve bilmediğimiz, belki daha iyi belki daha kötü yada yaşadığımız koşullarla aynı başka bir boyuta geçiş olarak düşünürüm. Bu sebeptendir ki ölenlerin arkasından kendimi parçalarcasına harap etmem. Aslında burada yalan söylüyorum. Kendimle çelişiyorum. Çok ağladım. Ağlamadım desem yalan.  Benimle aynı dünyayı paylaşan kişi ile geçirdiğim güzel vakitleri düşünüp 'keşke' demek yerine 'iyi ki'leri hatırlamayı tercih ederim.

İşin aslı özellikle bu yazı, benim er yada geç yazmam gereken bir kaç paragrafın derlemesinden ibaret. 'O'nun ölüme her yaklaştığı an içimi yakan derin acının dağlayıp düşünceden kaleme aktardığı kelimeler... Bir gün yayınlama gereği duymam diye içten içe çok 'istesem' de, tıpkı zora hazırlanmak gibi ben de bir yerlerde bu metni saklıyordum. Bu gün elbette ki Publish butonu ile tanışacaktı, fakat 'hepsi' gibi bu da çok erkendi.

Alışmak öğrenmekten daha çok zaman alsa da, bir an önce bu gerçek ile yüzleşmem gerektiğinin farkındayım; Huysuz Panda'yı kaybettik.
...

Ya da herşeyi bir kenara bırakma zamanı. Ne söylesem de, ne yazsam da, ne çizsem de hiç bir şey çektiği acılara, yaşadığı kederlere ve sayamadığım pek çok şeye rağmen onu yeniden görmemi sağlamayacak. Üzüldüğüm tek şey ise, bir hiç uğruna hayatımın onsuz geçen son 6 ayının aslında bomboş bir kılıftan ibaret olduğu.

Seni, düşüncelerini, yol göstericiliğini, fikirlerini ve... KC Meet Point'te içtiğimiz kahvelere baktığın falları hep sevdim. İyi ki seni tanıdım, iyi ki hayatlarımız bir yerde, bir süreliğine kesişti. İyi ki birlikte vakit geçirebildik. Şimdilik tek teselli yolum bu. Bir de artık acı çekmeyeceğini bilmek güzel gibi. Çok acı çekti; yakınen bilirim bir kısmını...
...
Arkasına bakmadan çekip gittiğim şehirler gibiydi hayat. Hani sabaha karşı parıldayan sokak lambalarının altında umarsızca işine yetişmeye çalışan insanları gördüğünde içini bir umut kaplar, başını cama yaslarken önce gözlerin takılır, sonra kafanı kaldırıp o hayata dair kafanda binlerce şey belirir; ama sen sadece yüzüne, ellerine yada ayakkabılarına bakıp onun nasıl bir insan olduğuna dair merak duyarsın kısacık bir an için...

Saatte 88km hızla giden bir otobüsün bir şehirden çıkıp diğerine varması gibidir hayat bir yerde; başlaar, sonra biter. Geriye kalanlar, sadece otobüsün ardından el sallayan yolcu yakınlarıdır; yollarsa yolcunun en yakın sırdaşı.

...

Banbinomu yağmur altında toprağa verdik. Değdiği yeri ısırırcasına yakan bomboş bir rüzgar esiyordu nereden geldiği belli olmadan.  Dokunduğu yeri dağlayan soğuk bir yağmur vardı Cebeci mezarlığının kasvetli, huzurlu, beyazlı, yeşilli, gizli-saklı, gözlerden uzak ve bir o kadar da ortada olan dar yollarında. Uzaktan izledik aşkımla olan biteni. Bizi birbirimize çok yakıştırırdı, önce yeniden kazılmış çukurun içine birisi indi, sonra onu indirdiler. Sonrasına bakamadım.

Taht böyle boşaldı gitti yağmurlu bir kış gününün ortasında.

Yazacak fazla birşey de kalmadı aslında. Şimdi sadece güzel günleri yad edip o günlerin varlığına şükretme zamanı.

Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes